bugün

entry'ler (971)

larex

Nicedir buralardan selam etmiyorum bi el sallayıp, 'hala aynı yerde mi oturuyonuz, annenlere de çok selam söyle' diyerek 40 yaş ekolünden bi şeediyim dedimdi.

Bende annamadım cancağazım, na öyle durupdurukene bi şeyler beni sözlüğe itti sonra bi baktım buralardayım, tur atıyom felan feşmekanlar..

Az kaldı, bir hafta sonra bu çok huzur, mutluluk, duyduğum, kah orada kah burada sevinç, serüvenimi bırakıp kollarına koşacağım.

Seni ösleyen, bayrına basmak, goklamak isteyen seda aplandan ayh saftriksinden gevelemeler..

her daim "itinayinen" icabında.

sözlükte yazar olmayı bir bok sanmak

gaffayı yiyecağam he..

yangın yeriydim, saracak yer arıyodum.. iyi oldu, çapımca ''sığlık'' buldum. alayına veryansın..
yazık la, gece gece oyalıyonuz beni buralarda..

na şindi bi' bak hele. herifçioğulları; tivitır hesabında ''uluğ sözlük yazarı'' feysbuk hesabında ''ulu sözlük yetkilisi/muharriri'' deyu belirtmiş. utanmamış yazmış lan. hayır diyor ki, ya ben moderatörüm ayağınızı denk alın, silik yaparım. ya da, yok yazarım, gece gündüz demeden yazarım.. mı demek ister ne amaçla kör göze parmak diye sokar bilmem şuradaki/buradaki yahut x sitedeki yazarlığını..

lan, en alasından maocera kitabı silsilesi yazdın da, biz mi görmezden geldik gavat? biz mi seni yok saydık, ekmeenle oynadık? yoksam bizim yüzümüzden mi son kitabın ses getirmedi şerromino?

ne içiyolar da toplum içine çıkıyor bu ''sözlük yazarım ben hödö''leri bilmiyöre. adam vasıflarında, yazar olduğunu belirtiyor.

ula bi' düşün ki adamın vizyonu, misyonu ''sözlük yazarı olmak.'' ne ayaktır bunnar? anlamıyöre ben. anlayan da beri gelsin, demeyeceğim. yok öyle bi' dünya biliyorum. biliyorum ki, gecenin bu vaktinde herkesin aklında bu soru işareti ve gıcıklığı vardı. ben gün ışığı oldum.** (pak pak nassı bi' kabarma, bi' artizlik yapıyom. bana da gaffayı yedirdiniz hie.)

site kısmında sözlükteki mahlas altı yazılarını paylaşıyor bunnar. ulan sanarsın, sözlük kurulumundan tut da databeysine kadar bu herifçiolu yaptırmış. vay arkadaş ne teraneler.. babadan oğula yazarlık sankim dnaları.. ne o, yıl 2013 olmuş bitmez öne çıkma yarışı. ayh pardoğn yha, sidik yarışı diyeceğidum..

na şindi arkanıza bi' yaslanın. ''sözlük yazarlarının twitter adresi'' başlığını tıklayınca göreceksiniz zaten.. (evet doktor, işim gücüm yok. boş insanım bunnarı tasvirliyom.)

adam yazar.
adam yaozar..
yazıyö olm adam.
yemiyö, içmiyo, okumuyo gavat.. yazıyö..

unutmuşum yukarıdaki ''adam yazar'' cümlesinin sonuna ünlem gelecekti. ne de olsa kinaye yapıyoz en alasından. en belüstünden..
du bakalım, adam yazar ya hani imladan * yakmasın bizi.. filen felan* yani..

nasıl güveniyor haspam yazar mottosuyunan. ahh, ah. atam tutam ben seni, al eline klavyeyi adam yapayım ben seni..

böyük şehre gelen 16, 17 yaşındaki kız çocuklarının ünlü olma merakı gibi len sizin de yazarlık tecrübeniz. tevellüdünüz hep vasat. hep hikaye. hep namus yoksunu.

hadi paşam, hadi goççum git hele vizyonunu. misyonunu bi yokla da gel.
bekliyom ben, başka işim gücüm yok zatığ sizin yazarlık nanenizden, yazabil(eme)me eğilimizden başka..

(bkz: modern sevgi sözcükleriyinen övgüleme sanatı)

itinayinen öpüyom.
sözlük muharriri herifçisi seni.

life of pi

kitabını okumadım.
okuyamadım.
okuyacağım.
okurum.
oku.

ama bir kişi dahA, ''AA, SEN BU kitabı okumadın mı?'' tarzında ezikliğe iterse beni, çok pis olacak. zira, bayıla bayıla beklediğim, sevdiceğim, gözümün nuru film. hatta ne demiş büyüklerimiz; beklenen gün gelecekse çekilen çil...

neyse, demin fragmanını izliyorum; şöyle yaparım. böyle yaparım. filme giderim. baktım havada karada iyi gidiyo 2.ye giderim. hep giderim. hiç çıkmam. evim bellerim. evlenme teklifi ederim, ohh bilet kuyruğundayım, tamam bileti aldım izleyebilirim diye ufaktan bi hayallerime ayar çekiyodum ki, ya filme girmek için bilet almaya gittiğimde gişeci bana;
-''afedersiniz efendim, pi'nin kaderini okudunuz mu? yok yani banane de, kitabını okumayanlara bilet satışı yapmıyoruz. üzgünüz.'' kıvamında, fiziksel olarak minimal zihinsel olarak yıkıcı bi olayla karşılaşırsam diye fellik fellik araştırıp kitabını okucağımdırdandırdır da dır.

evet, film gösterime girmeden heyecan salgılayan hormonlarım kafayı yedi. ne yapacağını bilemiyöre.

zaten bu alanı sırf filmden sonraki anlatma isteğim için rezerve yapmak için şeediyorum. şeeddim.

bu yazı filmi izledikten sonra, film kritiği yerine geçerekten kendini yok edecektir.**
(bkz: bu alana reklam verebilirsiniz)*

dokuzuncu nesil erkek yazarların abazan olması

nesline 1, abazanlığına 2 durumundan mütevellit beri gelir bu olay.

sahip çıkın olm kendinize, 2012 olmuş, msn out sözlük in falan değil artık. bildiğin yerlerde, bütün abazanlar afişe olmuş durumda..

(bkz: sakin ol ve abazanlığını yavaşça yere bırak)

uyuyamama nedenleri

refika'nın mutfağı sayfasında kurbağa bacağı çorbasının nasıl yapıldığını merak etmek değil heralde..

lan en fazla uykusu kaçar insanın, ya da neblim bi sıkıntısı vardır unutmak için buralarda gezinir hepi topu kaçar uyku.
uyku lan bu, kaçar zaten..
tutamadım..
kaçtı..

ojeyi tırnaklarına süren insan

ooo.. uu.. ojeyi çok yanlış anlamış insan evladı olsa gerek.
oje tırnağa sürülür mü olm? ben kız arkadaşımdan biliyorum, o hep saçına falan sürerdi. rengarenk oh, mis. sorra diyolla ki sen bu kızı niye terkettin.*
hem bi ihtimal daha var; o da bu başlık altında (bkz: benim) bkz'ı veren kızlarımızı avlama merakında olan kurt avcılarımız.

neyse.

the royal tenenbaums

--filmi izmeyen okumasın spoylırı--
evvela ben, o vereceğim spoylırı.. öpüyorum.

neyse.

tenenbaums ailesinin hatrına, spoylırın kulağına su kaçırmıyorum; kezlerce su istasyonu kuruyorum.

tenenbaums ailesi.

evet, filmi izlediğim haftadan sonra böyle bir aile olduğunu kendime inandırıp durmuştum. çünkü bencil ve ailesini terkedip yıllar sonra geri dönen bir baba. mütemadiyen evlatlık olduğu yüzüne vurulan bir kız çocuğu. hem o kız çocuğu ki.. kız çocuğu..

güzellikler hep ayrıntılarda bu yüzden gizli belki de. parmağını yarısı kesik ve sürekli banyoda televizyon izleyip sigara içen Margot. başka özelliği de yardıra yardıra oyun yazması olsa gerekmiş.

çalışkan ve özverili anne. finans aleminin altın zekası chas.

onu bunu bırakıp biran önce gelmek istediğim konu ve kişi; Richie Tenenbaum.. vurucu (tenis şampiyonu) filmdeki lakabı gibi bi şey. ve evlatlık olan kız kardeşine aşık.
--filmi izmeyen okumasın spoylırı--

bu kadar polise hesap veriyomuş ayrıntılarından sonra ailenin tam bir bulutlu olması. şaşkın. belki de ifade edilemez ama yaşanılası bi tuhaflığı. evet, insanda ilk defa yediği ama hep yemek istediği bi yiyecekmiş gibi his uyandırması..
(bkz: hislerim biçim biçim)

ruby tuesday parçasıyla büyüyen sahnelerde, parçanın da katkısı olduğu konusunda şüphem varsa bir defa tenenbaums demek nasip olmasın ama; bir kaç izlemeyle film iyice yerine oturup daha çok kollarını açıyo sanki izleyenine. eleştirmen misali cümle yardırmak da bu olsa gerek, filmin izleyenine kendini açması gibi bi sığ cümleyle seviyeyi yerlere düşürmeden orhan gencebay'dan hatasız kul olmaz, hatamla sev beni şarkısını bin bir alaverenin döndüğü tenenbaums ailesine yollarım.

ekleme: kalıbımı basarım ki en iyi sahne üstteki entryde de belirtilen sahnedir.(işbu enrty üstteki entryi nefere etmemektedir.)

bir yazarın kız olduğunu anlama yöntemleri

önce hafif pembeleşmiş soğanları, ayh nickleri tek tek avlar listesine yazarız.

akabinden salçayı katarız, salça mı? lan!? salça olmak.. heh, özel mesaj butonunun kulağına su kaçıracak levele ulaşıp ''laa baboli, amma da iyi yazmışsın.'' vari cümleden girişi yapar, küfürlü diyaloglara doğru ufkumuzu açarız.

aha, işin en can alıcı yeri; karşıdan, ''ama yhaa ikidir bölee mesajlar atıyosun, ayıp ki, nütfen baq. bölee şeyler yasma!!!'' tarzı bi cevap alınca, tebrikler kol saati kazandınız şahikasındasındır evladım.
abazanca mealiyle; kızı buldun olm, hştt kime diyom ben? atı alan üsküdar'ı geçecek, ne duruyosun helva yapsana diyaloglarına kadar gider..

hee, gerisi yeteneğine, yazınsal zekana, öss sonucuna, kpss puanına, iş başvuruna, mülakatına dayanır mı bilmem. zamane kızları efenim, gözleri çok yükseklerde h'e mi?.

ek: sözlükten kız düşürmedim. safranbolu'dan katılıyorum.

abazan arkadaşlara başarılar diliyorum.

larex

***
slm, adım saftirks, 23 yaşındayım. emesen kullanmıyorum, facebook tipim değil. dizi izlemiyorum arada bir belgesel falan. özelden mesaj atmam, marjinalim, ölü taklidi yaparım. hafif entelim. sizi beyendim. entryleriniz tam istediğim gibi. boş musunuz? müsayit olduğunuz bi günde evlenelim mi? ayh pardon doğum gününüzü kutlayalım mı?
***

heh, lafı iyi yere cukkalattım var ya... hşş bak bi, ne diycem.

buaralar yoğun, iştir (burada işe girdiğimi söylemeye çalışıyorum, ayık ol) güçtür fırsat bulamayıp tohum gününü bi' gün rotarlı kullayarak iğrenç, tiksinç bi' şey yapıyorum. farkındayım lan, tamam. hatta ''allah beni bildiği yapa'', ''ne biçim arkadaşım ben tüü bana'' gibi laflara da gark olabilirim yani.

neyse bebeyim (burada kalp var) ben konuya dalıyorum.

iyki doğmuşssun lan. iki adım ötemde oturmana rağmen kaderin cilveleri ve hayatın fingirdeşmelerine rağmen görüşmelerimiz sıklıktan seyrekliğe düşse de, bilirsin severim seni iyi hatunsundur. (mahlas altı panpişliğine şeedmemesi için) öhöö, iyi adamdır. öhöm, hatta ki hatta iyi toptur.

şüphesiz ki içimiz daraldığında alırız çaylarımızı sohbetin dibine dibine vurarız. anan yemin ediyorum iyki doğurmuş lan lareks seni. allah anandan da razı olsun. hem yakındaki analar gününü de böylelikle aradan çıkarsak olur di mi?

''seni çhok sefyom bhen yhaa ki'' cümlelerine kapılmadan, edebimle ve bhurcucum'u dahi katmadan tohum gününü kutlar. tez vakitte hayırlı kapıların açılmasını isterim rabbimden.

öpering!

ağzını gere gere konuşan tanımlanamayan kızlar

ya bunnar nasıl bi jenerasyon, nasıl bi varyasyon ben bilmiyorum arkadaş. anlamıyorum da, fökat matemetikteki tanımsız sayıların n'den sonsuza gitmesi odaklı bi çalımları var avamların.

na bak şimdi ben bu tip kızlara çok pis dayaklar hazırlarım. çıkmasınlar yolda, bayırda, ekmek kuyruğunda karşıma. misal ki ben anadolunun bağrından kopan bir genç yağız deliganlı olarak halk ekmek sırasında önümdeki hatunun ''ordağn banaağ biiğ kepekleeiğ ekmeq, ekmekçieeğ'' tarzı konuşmasına tahammül dahi edemem değil, oracıkta imüğüne binerim.

ama şu gerçek bak söverim. tekme atarım, serçe barnağına basarım, piknik tüpüyle önce ağzına, yabayla ise alnıyın ortasına girişirim. öldürerim, yirim, döverim, dokanırım lan işte.
akıllı ossunlar.
adam ossunlar.

o değil de ağzını yayarak konuşan kızın halk ekmek sırasında ne işi var lan?! düzeltmiyim kalsın böyle, meraklısına da söyliyim kuyrukta kızlar teklif etmiyo yeminnen.

annadım ki beyler, ben çok yannış gelmişim :/

one more for the road

takvim 2012 mart olmuş hala aynı şeylerden hoşlaşıyoz bununnan. bizim ve müessesemizin önem verdiği 3 şeylerin sırası na şöyle; yaba, kalorifer peteği ve piknik tüpü.

müessesemiz her kavga mahalinde bu alet edevatla hizmetinizde ve bir serçe parmağı kadar uzağınızdır.

(bkz: buraya reklam almayanı öperler)

sabahın köründe full makyaj otobüse binen kız

ulan o kadın makyaj yapmasa, sabahın köründe karga bokunu yimeden ne bu hal, niye yaşıyo hatta o, kadın didiğin makyajlı olur diye kafa ütülerler.

ama makyaj yapınca niye yapmış olurlar. tamam, biz demiyoruz ki kafayı boya kutusuna batırıp çıkarsın. badana misali gezinsin. her şeyin bi edebi vardır. vardır da elbet, sabah yaptığı makyaj niye batar ki? ulan kadın işte, süsten püsten hoşlanıyo.

makyaj yaparsa ceren olur, makyajsız gelse ünzile olur h'e mi?

yemeyin lan bizi, o kızları kesmek için sıraya girmiyo musunuz en âlâsından? -öyle.

hayat çok çelişkili be ismail abi. dansözler oryantalist temalar, mistik havalar falan.

eysangorunumluayse

doğum gününde mesaj aparatını açarak ikili girişimleri çoğaltmak, çoklu girişimleri azaltmak adına tercihlerde bulunan güçlü muharrir... hee, bırakır mıyım peşini ıhh olmaz, na burdayım. ya da bi' bakmışsın telefonun mesaj ya da cevapsız arama kısmındayım. hayır, niye cevapsız arama kısmındayımm onu ben de anlamadım. ulan allahsız bi' kerede gecenin bağrında olsun aç şu telefonunu. aramaya inanmak felsefesinin mantalitesini yaşamımın her damlasına yedirdiğim için, durmadan ararım bacım.
tohum yılın kutlu olmalı, hayırlı olmalı, yaradan güzel gönlünü en coşkulu duygularla doyurmalı, sen mutsuzken ben mutlu olmayı kimi kimi yakıştıramasam da o beraber güleceğimiz günler de gelecek...

''ki ben, monna rosa, bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında.
hayatla doldurur bu boş yelkeni
o masum bakışlar... su kenarında
ki ben, monna rosa, bulurum seni.''

allah var sorun yok, daha mübarek yıllara inşaallah.***
http://youtu.be/ZWm7SMjuUVk

peakseasonsurcharge

bir cuma günü enteresan bir şekilde mesajlaştık, daha önceden telefonlaşmadığım için şaşıyım.
(bkz: lan ben neyse bi şey demiyorum lan)

yaprak sarması yapabilen kız

geçenlerde trafikte karşılaştım ben bu kızla, trafik kasıyor emesen var mı dedim yemedi...

hayır, yaprak sarması yapıyor ya tam evlenilecek kız. hatta çapım bu kadar benim, yaprak sarması yapıyorsa baklava da yapar bu diyorum sözlükte denk gelirsem şukusunu veriyorum yolda denk gelirsem elini tutuyorum falanlar. filenler. akıyor yani, ortalıkta baklava, börek, gözleme yapan kız gördüm mü yapışıyorum yakasına! çapım itibariyle, yaprak sarması yaptığı andan itibaren el ayak birleşip o kız için sözlükte entry kasıyorum...

hep aynı mantık. bir tık üzeri çıkaramıyorum meramımı. bakın ben ettim, siz etmeyin diye anlatıyorum bunları... yanlış anlaşılırsa çhok üzülürüm yha bhak. yoksa ne ola ki amacım? hemen atlayan abazanları algılayıp, uyarı çanlarını çalmak mı? tövbe haşa! zinhar, ben çuvaldızı kendime batırırım. böyle bi kızı gördüğüm yerde aklımda yanan ampul şudur haceli;

selam bağyan,

torrent kullanıyor musunuz?
pes turnuvası yapabilir misiniz?
patlıcanlı musakka bilin mi?
emesen kullanalım mı?
feysbuktan ortak hesap açak mı?
baklava açak mı?
yaprak sarak mı?

bu tarz algısı olan bünyelerin maşallahı var. adamlar tamamen hobi olsun diye yaşayıp hobi olsun diye gözlem yaptıkları için, ne avam verirsen ondan esinleniyor zaar...

eğer ki bu tip kızları/kadınları/hatunları beğenmez aksi kulaç atarsan akıntıda kapılıyorsun kaşar rendeleyen bi kıza değ mi? ben sizin evlenme algınıza 1, 'evleniecek kadın' tanımıza 2.

varlık sahasına bile fazla bu abazanlık, premier çıkışlı tanımlarınızın devamıyla görüşmek üzere.

son olarak demeden edemiycem, susayım susayım diyorum da olmuyor. bu mantıktaki zevatların zekası matematikteki tanımsız en sayılarının kayınçosu, olmadı görümcesi tadında.

sağyın yaprak sarması yapabilen kız; varlık sahasına hükmediyorsun, etmeiğ!

kadınlar için çabalamak gerektiği dayatması

gerekli malzemeler;

-bir adet çabalama çıbığı,
-yarım ölçek beyin dahi olsa kafi,
-çay kaşığı kıvamında akışkan laubalilik,
-bir su bardağı özgüven,
-bir çay bardağı göz izan,
-ve bir içim su kadın!

(son materyal olmazsa olmaz, kıvam tutmuyor yani.)

çabalamak demişken, kim için? ne derece çabalamak? ne derde katlanmak? sonucunda neyle karşılaşmak?

evvela bismillah girişte 'nahh öyle!' demek isterim lakin, kuğl bi havada anlatmak lazım. gayet naif, yer yer tespitlerle olayın kökünü döveceğim. bildiğin kafa göz dalıyorum na bak şindi;

sevilen bi kadın için çabalamak kadar güzel bi iş var mıdır? sonucunda sevilenle beraber mutluluklara motor süreceksin lan işte daha ne olsun? çifter çifter bebeler gezinecek ortalıkta. çabalıyosun, çırpınıyosun ve kazanıyosun sevdiğini.

sanki sınava hazırlanıyosun anasını satım, bu yılki ales sınavımızda dereceye giren a nümöralı bay, b nümöralı bağyan üzerinde 80 net yaparak bu sınavı geçmeye hak kazanmıştır. varsınlar gayri mutlu olsunlar.

- ne kadan güsel ama diğ mi necati?
+ ne ne? ne güzel hayatım?
- nizami sefgilisi için uğraşmış, kazanmış onu!

hee, buraya nerden geldik diyenler için şunu açıklamam gerekecek ki, her kadına yüz verirsen; öyle uğraşmakmış, çabalamakmış, didinmekmiş... boğulursun olm sığ sularda bile. yutar yiğidim bu sular seni. yıldırırlar hayattan, eşten, kadından.

bir içim su kadın dedik ya yukarıda, bul o maddeyi kap fikri. hapset yumruğunun içine, şimdi çabalamaya başla. bir içim su kadın tabiri, mehmet'e göre adriana iken ahmet için yıldız tilbe olabilir. ali içinse ajda ablamız kıvamında olabilir. sonuç olarak nedir? istenilen kadın profiline en yakın olan hatunu kovalamak, çoğuldan tekile inmektir olay.

şu sözlük dolaylarında bile, kadın yazarla karşılasınca eli ayağına dolaşıp bilahare özel mesaj butonuna yapışan canlılar yaşamakta devam ederken bırakın kadınların da bi egosu olsun lan. bırakın bi alter ego tadında kişiliğe dönüşsünler...

her tabakada vardır bunların alıcısı. lisede sınıfın en yakışıklı erkeği olan hilmican nasıl jöleli saçlarıynan kadınları tavlar? nasıl zekası olmasa da adonis kaslarıynan kadınları etkiler? bırakın lan kezbanlar da bi artizlik olarak, ''erkekler benim içün uğraşabilmeli ki'' desinler.

karşılıklı hayatların, karşılıklı sorunlarıdır bunlar.

zeka yoksunu adamlar biraz elleri yüzleri düzgün diye boş buldukları her meydanda, her heykel ve şelale 3'lemesinde nasıl cirit atıyolarsa, nasıl oradan geçen bütün kadınların kendileri için öldüğünü, tutuştuğunu sanıyorsa; kezban ve fadimeler de çabalayacak erkekler diyebilir...

burada çözüm erkeklerde, kadınların değişmesi yerine bırakın gezmeyin lan o zaman kadınların peşinde. ama yine de her erkeği kendi için çabalayacak sanan kadının gözüne parmak kıvamında bi uyarı olsun tabii bu sorunlar bütünü.

şuna katılıyorum ki, insanın seveceği varsa da yok olur ulan. bi kadının en sevimsiz hali, boşuna salgıladığı şımarıklığıdır.

bir erkekten hoşlanırken diğer erkeği de yedekte bulundurmak için umut vermesi de olabilir. zaten biz bunlara kadın demiyoruz. daha farklı adlar söylüyoruz da, söyletmeğyin şimdi. devamında başlık içerik uyumsuzluğuna göz kırpan izahatlara sürüklenecek yazdıklarım...

nedir yani sonuç? bu kadar beyin fırtınası bizi nereye ulaştırdı?

ne erkekler be kadınlar hayatta her tanışılan insana sevgili olacakmış gözüyle bakmazsa sorun yok. vallahi yok. ki vallahi dedim... kadın beklesin dursun yahu, çabalayacak erkeği. erkek umursamadıktan sonra o da düzelir, layıkını bulur.

fakat beğenilen bi kadın varsa ve onun için çabalamak gerekiyorsa, gazı kökleyip hedefe ulaşmak candır, can.

***
al bu çabalamacaları çabalatmacılara götür,
çabalatmacı çabaları çabalatmazsa,
çabaları çabalatmadan geri getir...
***

bitiş noktasında erkeğin kadına itirafı ise şöyle olmalı; çabalamamdan öp beni!***

düğünlerde masada uyuyan çocuk olmak

keşmekeşliğin içinde kendini koyvermenin rahatlığı...

gürültüler içinden yer beğenip bir kıçlık uyku tatmaktı bunun adı belki de. ben de böyleydim küçükken. yatakta uyumak şöyle dursun, yumuk yumuk zorlardımda yine de uykum gelmezdi. düğünlerde masada uyurdum hep. diğer çocuklar etraftan bi şeyler toplarken uyumak daha zevkliydi.

orkestranın, insanların uğultusunun ninni olup kulaklara huzur verdiği günlerdi. tarihi geçmiş meyve sularıyla bayatlamış kuru pastalarının hemen ardından bastırırdı uyku. sanki uyumamız için verilirdi onlar bize. bir de sabırsızca beklenen bugünlerde yüzüne bakılmayan o ikramlar o günlerde nasıl taze gelirdi de, uykuya salardı çocukları...

bilahare masanın sertliği yataktaki rahatlığı verir annenin hırkası, yeleği baş altına gidip yastık yapılırdı. annenin de o aralar ruju uçmuş, saç topuzu bozulmuş, süsleri tavan kayan mahalle kadınlarının elbiseleri kırışmış olurdu.

en zoru, o masadan uyandırılıp eve yürüyerek gitmek olurdu. sanki gürültülü ortamdan, masadan kaldırılıyor gibi değilde; evindeki sıcacık yataktan uyandırılıyordum.

uyanmamak için ne kadar diretirsek o kadar orantılı bi güçle dayağa tehditle kendimize getirilirdik...

-en azından- ben direttiğim her uyanmama esnasında bi örselenmişlikle karşılaşıp mahallenin diğer tabanvay gidenlerine yetişememekle korkuturdum.

annem o ara kollarımı zorlayarak montumu giydirirdi, babamında geldiği bi düğünse onun arkasına saklandırırdı çocukluğumum.

bazı düğün geceleri masada uyuma rolü yapardım, babam kucağında götürürdü yoksa, mükafat büyüktü bana göre. o gece geline takılan altınların bendeki karşılığı babamın beni kucağında eve getirmesi olurdu... o düğün yerindeki masa bi çok işe yarardı. bazen koca popolu teyzelerin iğrenç oynamalarına, korkunç kahkahalarına önlem bazında masaya kömerdim ben kafamı...

hani korkmanında hakkını verirdim. ölü taklidi yapmayı o zamanlardan, korkunç boyalı, tuhaf elbiseli teyzeler öğretmiş olmalılar bana.

şaşmazdı ki;

''düğüne gidilecek bu akşam'' haberinin akabinden bende uyanan kuru pasta, meyve suyu, masada uyumak, annenin hırkasına şalına sarılmak gecenin sonunda uyanmama rolüyle bazı bazı şamarı yemek ya da babanın sıcacık kucağında gecenin soğuğuna karşı komak. öyle bi karşı komak ki o kadar olurdu...

zamanında itelenmek bile güzelmiş ya. pek güzel...

never let me go

misyon tamamlamanın resmen insanın içini kıyım kıyım kıyıp ele verdiği film. bağış için yaşayan insanların kendi hayatlarından ödün vermeleri ve şu dünyadaki en kendi halinde duygu olan ''sevgi''yi bile yaşayamamaları. öleceği günü bekleyen gençlerin hatta öleceği bağışları bilen gençlerin yaşamla olan münasebetinin misyon bazındaki acısı ete kemiğe bürünüyor.

beğenilmesi gereken salt olarak, acının sade haletlerde verilme şekli olabilir.

the tree of life

''tarihte kapitalizm, aynı amaca hizmet eden ancak farklı isimler verilen dönemlere sahip oldu. yeni pazar arayışının 80'lerdeki ismi küreselleşmeydi. bu yıllarda değişimin sanata yansıması postmodernizm oldu.''

tuhaf bi şeyler var fakat ben içinden çıkamadım. öyle yani, hani bi filme giriş için enerjini, sakin zihnini koyarsın sepetine çıkarsın ya yola. yok, biraz daha dingin olaydım arafta gezintiye çıkacaktım. tabii, film böyle olunca yazılanlarda anlaşılmaz olmaya mukabil kabuk bağlıyor.

bu yönetmenden çokta şaşırtan bi şeyler beklenemezdi ya gerçi, kadere bilerek teslim olmaktı filmi izlemek.

anlatılandan, belgeselliğe kaymasından yahut oyunculuktan öte konuşmak gerekirse ışıklar, kamera, görüntü için izlenebilir.

the descendants

bir alexander payne filmi. gösterimi için birbirinden münferit iki tarih duyduğum için bilir kişi olarak tam bi' şey yazamıyorum. artık bekleyip görülecek.

(bkz: bunlar da ekleri)

http://www.imdb.com/video/imdb/vi3310984473/

http://www.imdb.com/title/tt1033575/

http://mubi.com/films/the-descendants